Tarihin Işığında: Maaş Bordrosu Vermek Zorunda mı? Bir tarihçi için her belge, geçmişin sessiz bir tanığıdır. Arşivlerde sararmış kâğıtlar arasında gezinirken, yalnızca olayları değil, insanın adalet arayışını da okuruz. İşte maaş bordrosu da modern çağın en sade ama en derin belgelerinden biridir. Çünkü bir bordro, yalnızca bir ücretin kaydı değildir; emeğin tanınması, hakların belgelenmesi ve toplumsal sözleşmenin görünür hale gelmesidir. Gelin, bu soruya —“Maaş bordrosu vermek zorunda mı?”— yanıt ararken, tarihsel süreçlerin, yasal dönüşümlerin ve toplumsal bilinç evrimlerinin izini sürelim. Sanayi Devrimi ve Emeğin Belgelendirilmesi 19. yüzyılın Sanayi Devrimi, yalnızca üretim biçimlerini değil, emek ilişkilerini de kökten değiştirdi. Fabrikalarda çalışan…
Yorum BırakKategori: Makaleler
Türkler ve Araplar Ne Zaman Komşu Oldu? Zamanın Sınırlarında Çok Katmanlı Bir Hikâye Dünyayı, sınırların çizip sildiği uzun bir zaman çizgisi gibi düşünmeyi seviyorum. Haritalar değişiyor, toplumlar hareket ediyor, kavramlar dönüşüyor. “Türkler ve Araplar ne zaman komşu oldu?” sorusu da tek bir tarihle cevaplanamayacak kadar zengin. Gelin, farklı bakış açılarını yan yana getirerek hem veriye hem de insani deneyime kulak verelim; tartışalım, konuşalım, birbirimizden öğrenelim. Coğrafyanın Cevabı: Birden Fazla Komşuluk Türkler ve Araplar en erken 7. yüzyılın ikinci yarısından itibaren komşu hâline geldi. İslam fetihleri Horasan ve Mâverâünnehir’e ulaştığında, Arap orduları ile Orta Asya’daki Türk topluluklarının sınırları Ceyhun (Amuderya) hattında…
Yorum BırakGüneş Yanığı Nasıl Belli Olur? Toplumun Derisinde Yanan İzler Bir Sosyoloğun Gözünden: Derideki Yanık, Toplumdaki İz Güneş yanığı… Basit bir fiziksel tepki gibi görünür. Ama bir sosyolog için o kızarıklık, sadece ciltteki bir reaksiyon değil; toplumsal yapıların, kültürel kodların ve bireysel davranışların görünür hâlidir. Her birey güneşe farklı şekilde maruz kalır; tıpkı toplumda da herkesin farklı biçimde “görünür” olması gibi. Bir araştırmacı olarak beni etkileyen şey, insanların ciltlerine yansıyan bu doğal tepkilerin, aslında toplumsal rollerin, kimliklerin ve değerlerin de bir aynası olmasıdır. Güneş yanığı nasıl belli olur? sorusu, yalnızca biyolojik değil; aynı zamanda sosyolojik bir sorudur. Çünkü bu yanık, bireyin…
8 YorumBir Ekonomistin Gözünden Güneş Takvimi: Zaman, Kaynaklar ve Rasyonel Seçim Bir ekonomist için zaman, tıpkı sermaye veya emek gibi kıt bir kaynaktır. Her seçim bir fırsat maliyeti doğurur; bugün yaptığımız tercih, yarının olasılığını şekillendirir. Güneş takvimi de, bu ekonomik bakışla ele alındığında, insanlığın zamanı ölçme çabasının rasyonel bir ürünüdür. Çünkü zamanın ölçümü, üretimden tüketime, piyasalardan refaha kadar her şeyin temelinde yer alır. Güneşin hareketlerini esas alan bu takvim sistemi, aslında ekonomik planlamanın en eski araçlarından biridir. Güneş Takviminin Ekonomik Mantığı Zamanı Ölçmek, Kaynakları Yönetmektir Güneş takvimi, dünyanın güneş etrafındaki dönüş süresine, yani yaklaşık 365,24 güne dayanır. Ekonomik açıdan bu döngü,…
4 YorumGüneş Pili Çeşitleri Nelerdir? Antropolojik Bir Perspektiften Enerjinin Kültürel Dönüşümü Bir antropolog olarak kültürlerin doğayla kurduğu ilişkileri incelerken, insanların güneşle olan etkileşimini her zaman büyüleyici bulurum. Güneş, yüzyıllardır hem ısı hem de anlam kaynağı olarak hayatımızın merkezinde yer alıyor. Antik uygarlıklarda bir tanrı, modern çağda ise bir enerji kaynağı. Peki, güneş pilleri — yani güneş enerjisinin teknolojik biçime dönüşmüş halleri — bu kültürel süreklilik içinde nasıl bir yer tutuyor? “Güneş pili çeşitleri nelerdir?” sorusu, yalnızca teknik bir yanıtla sınırlı kalamaz; çünkü bu çeşitlilik, insanın doğayı anlama, dönüştürme ve kimliklendirme biçiminin de bir yansımasıdır. Enerjinin Sembolik Dili: Güneşten Teknolojiye İnsanoğlu için…
Yorum BırakKKEG Muhasebe Nedir? Küresel ve Yerel Perspektiflerle İş Dünyasının Görünmeyen Yüzü İş dünyasında rakamlar, bilançolar, defterler çoğu zaman soğuk ve teknik görünür. Oysa her satırda bir kararın, bir stratejinin, bazen de bir hatanın hikâyesi saklıdır. Bu hikâyelerin belki de en az konuşulan ama en çok önem taşıyan kavramlarından biri KKEG – Kanunen Kabul Edilmeyen Giderlerdir. Kulağa bürokratik gelebilir, ama KKEG muhasebe dünyasında şirketlerin sadece mali tablolarını değil, etik duruşlarını ve vergi stratejilerini de şekillendiren güçlü bir aynadır. Gelin, bu kavramın derinliklerine birlikte inelim. Hem küresel arenada nasıl ele alındığını hem de Türkiye’deki uygulama mantığını konuşalım. Belki de sonunda, muhasebenin sadece…
Yorum BırakDünya Merkezli Evren Görüşünü Savunan Bilim İnsanı Kimdir? Psikolojik Bir Bakışla Merkezin Gücü Bir psikolog olarak, insanların evreni nasıl algıladıklarını incelemek bana her zaman büyüleyici gelmiştir. İnsan zihni, çevresini anlamlandırırken çoğu zaman “merkezde olma” ihtiyacı duyar. Bu eğilim yalnızca psikolojik bir savunma mekanizması değil, aynı zamanda tarih boyunca düşünce biçimlerinin şekillenmesinde önemli bir etkendir. Dünya merkezli evren görüşü de bu içsel eğilimin kozmik bir yansımasıdır. Bu görüşü en sistematik biçimde savunan bilim insanı Claudius Ptolemaios (Batı’da bilinen adıyla Ptolemy) olmuştur. Ancak onun kuramı sadece astronomik bir model değil, insan zihninin dünyayı anlama biçiminin de sembolüdür. Bu yazıda, Ptolemaios’un Dünya merkezli…
Yorum BırakDurduk Yere Heyecan Hissi Neden Olur? Bilinçaltı, Beden ve Zihin Üzerine Bir İnceleme Günün tam ortasında, hiçbir sebep yokken kalp hızlanır, nefes derinleşir, eller hafifçe titrer. “Durduk yere heyecanlandım” deriz. Peki gerçekten “durduk yere” mi olur bu his? İnsan bedeni ve zihni, çoğu zaman farkında olmadığımız süreçlerle çalışır. Heyecan hissi de bu süreçlerin en dikkat çekici yansımalarından biridir — hem biyolojik hem psikolojik hem de kültürel kökleri olan karmaşık bir deneyimdir. Heyecanın Kısa Tarihi: Antik Dönemden Modern Psikolojiye Heyecan, insanın duygusal repertuvarında daima özel bir yere sahip olmuştur. Antik Yunan’da Hippokrates, bedendeki “humor” dengesizliklerinin duyguları etkilediğini savunmuş; kalbin ani atışını…
Yorum BırakTarihçi gözüyle geçmişin izlerini sürmeye çalışırken, bazen adı anılsa bile kimliği ve kökeni bulanık kalmış kişiler çıkar karşımıza. Dr. Ahmet Küçükel de bu tür figürlerden biri; yaşamıyla tıp, siyaset ve toplumun dönüşüm sahnesinde kesişen bir yolculuğu temsil ediyor. “Dr. Ahmet Küçükel nereli?” sorusu, aslında bir kimlik, aidiyet ve tarihsel bağ arayışının kapısıdır. Bu yazıda, onun memleketini ortaya koyarken; geçmişle bugün arasında köprü kuracak bir tarihsel analiz sunacağım. Elazığlı bir kök: Dr. Ahmet Küçükel’in memleketi Dr. Ahmet Küçükel, 10 Ocak 1936’da Elazığ’da dünyaya gelmiştir. [1] Ailesi Elazığ’ın İçme Köyü kökenlidir. [2] Bu, onun memleketi sorusuna doğrudan yanıt verir: Elazığlıdir. Elazığ, tarihsel…
6 YorumKangren Olduğunu Nasıl Anlarsın? Sağlık Sisteminin Göz Ardı Ettiği Gerçekler Üzerine Cesur Bir Bakış Birçoğumuz kangreni “acımasız bir ölüm” olarak tanımlarız. Peki ama gerçekten de kangren, ölümle doğrudan bağlantılı mı, yoksa medikal dünyadaki tedavi yöntemleri, hastaların yaşamlarını kurtarma adına yeterli mi? Ve önemli bir soru daha: Kangren belirtilerini fark ettiğimizde, neden çoğu zaman geç kalıyoruz? Modern tıbbın en korkutucu görüntülerinden biri olarak kabul edilen kangren, aslında büyük ölçüde göz ardı edilen, hatta bazen tedavi edilmeden bırakılan bir durumdur. Bugün, kangrenin ne olduğu, nasıl anlaşılacağı ve bu konuda atılacak adımların neden bu kadar önemli olduğunu cesur bir şekilde sorgulayacağız. Kangrenin Tanımı…
Yorum Bırak